27 Nisan 2010 Salı

Kapadokya Söyleşileri de yerel tarih kaynağı olarak canlı birer arka plan belgesidirler ve Belediye Başkan Sayın Nuri Cingil ile söyleşi; Onuncu yazı

Çocukluk anıları hem yerel toplumsal tarih, hem o bireyin kişilik tarihi hem de içinde bulunduğu aile tarihini içerir. Tümüne bakınca tıpkı bir sarkacın sakin salınımı gibi anlatılar, varyantlarıyla temel öykü çevresine sarılır.

Bölge insanına, bireye dönük olan ve onları sahneye buyur eden ve düzmece olmayan yerel tarih nasıl yazılır? Evet!

Pekçok yerde olduğu gibi, Ürgüp, Göreme, Nevşehir ve Uçhisar’da tanışlarım oldu. Kırk yıl gibi bu süre içinde gerçekleşen değişim evrelerine kısa sürelerle tanık oldum. Bunlar, hem de fotoğraf arşiviyle bu satırların yazarı için insan kaynağı olarak canlı birer arka plan belgesidirler.

Değerli izleyici,

Birbirleriyle ilgisiz, ayrı yönlerde olsalar da bir yazar olarak sırası geldikçe şöyle ya böyle onları anmak isterim. Tanıtım çalışmaları iki yanlı işler. Çevre tanıtımı, tanıdığım insanların bireylik öyküleri ile yerel tarihi oluşturur. Bunlar da Ürgüp, Göreme, Nevşehir, Kapadokya yerel tarih belgeseli olurlar.

Bir önceki sunumda ilkleriyle ünlü Boyalı Köyü toprağıyla yoğrulmuş bir eğitimci var. Buna benzer iki değerli eğitimci-yöneticinin söyleşilerini daha önce yayımladık. Prof. Dr. Sayın Oktik ve Uçhisar Belde Başkanı Sayın Süslü ile olan anlatılar da aşağıda. Bugün bu anlatılara bir yenisi katılacak ve bir anlamda bunlar giderek Kapadokya yerel tarih arşivi olacak. Son dönem Göreme Belediye Başkanı seçilen Sayın Nuri Cingil ile olan söyleşisiyi birlikte izliyoruz.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 27 Nisan 2010 SORU; Sayın Nuri Cingil, Başkan olmadan çok önceleri, çocukluğunuzdan anılarını sizden işitmek nasıl olur?
YANIT; Sayın Sönmez, 1958 doğumluyum , ilkokulu Göreme’de, ortaokulu Uçhisar’da, liseyi Nevşehir’de tamamladım. kasabanın şu andaki fiziki yapısından daha geriye dönük bazı hatıralarımız var, şu anda belediyenin, bulunduğumuz binanın olduğu yer büyük alandı. Harmanı dövenle burda kaldırırdık, küçüktüm burda bir de mezarlık vardı, Avcılar İlkokulu yazardı. Şu anda eski bina, bir de yeni bina var, yeni binanın olduğu yer mezarlıktı. Unutamadığım bir olayı paylaşayım sizinle 63-64 yılları ilk dönemlerinde babam Almanya’ya gitmişti, orda iki buçuk yıl kaldı, sonra döndü geldi. Biz burdayız, o dönemlerde Ortahisar’lı bir arkadaşı var, İbrahim amca o izine gelmiş, Almancıların meşhur naylon gömlekleri vardı, onlardan babam bana göndermiş, ben bunu hiç unutamam.

SORU; Nuri Bey yıl 63-64.. Okula gidiyor muydunuz?
YANIT; Belki başladım veya başlamak üzereyim. Naylon gömleği babam İbrahim amca ile göndermiş. Annem de evde yok.. bağımız var oraya gitmiş ordan dönüşte (koyun olur, keçi, sığır olur, eşek olur vesaire, onlara ot toplamak için gidiyor) merkeple beraber ot basmış çuvallara geliyor, şu anda gözümün önünde. (Ben Aydınlı mahalleliyim) Bu mahallede, caminin ordan o sokakta parke taş falan yoktu, topraktı biraz, sokaklarda duvarlar.. kenarları şişik böyle, yağmur zarar vermesin su ortada aksın diye, böyle bir yapı olurdu. Çeşmenin üzerinde bir balkon gibi, dam gibi yer var, ordan aşağıdaki sokaktan görürsünüz. Ordan baktım annem geliyor, ben de gömleği giydim.. dizkapağımda uzun. Koşarak daldım sokağa tabii annemi bir kucakladım.. dedim ki; ‘babam bana gömlek göndermiş.’

SORU; Mavi gömlekle okul anıları da var mı Nuri Bey?
YANIT; Evet! İlkokulda ikinci sınıfa kadar Münire diye bayan öğretmenim vardı. İlk okulun önündeydi, istiklal marşından sonra geldi başımı okşadı öğretmen, dedi ki; ‘Bak Nuri, ben senden çok ümitiyim, senin gözlerin de mavi, sen, Atatürk gibi adam olacaksın,’ dedi. Bunlar benim paylaşmak isteyeceğim hatıralardır. Bunu da hiç unutmam.

SORU;Çocukluk, aile, okullar Başkanlık rüyası var mıydı?
YANIT; Yoktu! Biz büyük ve köklü bir aileyiz. Biz bu kasabada doğduk büyüdük, herkesi biliyoruz, tanıyoruz, dedem bir de kasabada böyle sevilen bir aile büyüğüymüş, bir ikincisi kimseyi geriye çevirmemiş. Dedem İstanbul’a gitmiş eskiden çorap örme makinası getirmiş, hala daha makina var bizde, duruyor. Çorap örerlermiş, çorap örüldüğü zaman böyle aşağı doğru bu kancalarla, ağırlık demirleriyle beraber aşağıya doğru çeker çorabı.. lakap olarak bize 'çorapçılar' da derler. Onun akabinde, dedemin ismini almışım, dedeme de Nuri Çavuş derlermiş, 'Nuri Çavuş Sülalesi' derler bize de burda.

SORU 'Nuri Çavuş Sülalesi' kaç nüfuslu bir aile?
YANIT; Babam ve amcamdan olan çocuklar, bizler.. belki bir kırk beş elliye varız. Çoğunluğu Göreme..Nevşehir, Ankara, Almanya bile var. On beş sene önce şöyle bir teklif oluştu. Dedim ki, 'bakın bizim çocuklarımız var büyüyor, işte onun torunu oluyor onun çocuğu oluyor, o bir başka yere gidiyor.. açılıyor mesafe. Ne yapalım? (İki tane büyük, amca oğlu var, onu adı da Nuri) Benim de en büyük ağbim, o da Almanya’da, o da geldi. Dedim ki; 'Gelin karşılıklı biz şöyle bir şey yapalım! Ne yapalım? En büyükten başlayarak küçüğe kadar herkes 20 günde bir ailemiz bir araya geleceğiz. Aile toplantısı.. ve çok şükür biz, 15 senedir biz bunu yapıyoruz. Soyaile toplantısı yapıyoruz.

SORU; Bunu ailede siz mi başlattınız, sizin öneriniz mi?
YANIT; Evet, ben başlatıyorum, benim önerim bu, onlar da buna diyor ki 'çok güzel bir şey bu, hadi başlıyoruz. Ben 89’dan önce çeşitli ticaetlerle uğraştım, benim gezmediğim ülke de kalmadı. Ben şoförlük de yaptım, kamyonculuk da yaptım, tırcılık da yaptım, ticaret de yaptım. Romanya, Bulgaristan, Çekoslavakya, İran, Suudi Arabistan, Irak, Macaristan, Almanya, Belçika, Hollanda bütün oraları gezdim gördüm. Evet ben burada büyüdüm, memleketimi de biliyorum. Çoğu illeri gezdim. Şimdi, 89 itibariyle kasabadaki o dönem belediye başkanının turizmin artıları yükselmeye başladığı dönemde kasabada bir tesis yoktu. O dönemlerde biz üç yıldızlı bir proje çizdirdik kasabamıza. Belki duymuşunuzdur, Çiner Otel var, orası bize ait olan bir yer. Biz üç yıldızlı bir proje çizdirdik ve orayı yaptık.

SORU;Soyaile ve üç yıldızlı proje, turizm artısı için değil mi?
YANIT;Türkiye üzerinde, özellikle Kapadokya’yla beraber bizim çocukluğumuzda 80 sonrası turizmde bir atlama sağlandı. Şimdi olayın özü şu, turizm sevgi ve saygının hoşgörüyle beraber, özverinin birleştiği bir meslektir.

SORU;Temel hoşgörü, saygı! Herkes turizmci olamaz mı?
YANIT; Evet! Sebebine gelince turizm sabır isteyen bir iş, turizmde birebir tükettiğimiz insandır.

SORU; Birebir tüketilen.. Tüketilen çevre değil de insan mı?
YANIT; Evet! Bunun sebebi şu bakın turizmde tükettiğimiz insan, biz ne tekstil sektörüne benzeriz, ne temizlik sektörüne benzeriz, ne de gıda sektörüne benzeriz. Onların deposu var bizim depomuz yok. Bizim yedeğimz yok, hani sizinle burda konuşuyoruz gezmeye gelmişiniz ben konaklama tesisindeyim veya bir satış yerindeyim veyahut restorant yemek işinde hizet ediyorum. Sizin buraya nasıl geldiğiniz değil de bizim için, nasıl gittiğiniz önemli. Böyle olmak zorundayız.

SORU; Turizm sektörünün temeli insan mı size göre?
YANIT Evet, insandır. Bakın, şu seyahat eden insan, seyahat eden insan sosyal ve ekonomik anlamda güçlü bir insandır. Tabii, seyahat eden insan. Ve bunu da burdaki insanların bu değerleriyle koruyaraktan, işte nasıl geldiğinden daha çok ziyade nasıl gittiği önemlidir.
(Nevşehir - Göreme, Kasım 2009)
Foroğraflar; Feryal Özkale SonMez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder